Ayrılık Dediğiniz

Hiçbir şeyi doğru bilmiyordum. %50 şansım dahi olsa gidip yine yanlış olanı seçiyordum. Bildiğim tek doğru şey seni hala seviyor olduğumdu.

Kafamdaki senli dünyanın allak bullak oluşunu seyrettim kaç kez. Baştan itibaren, hiçbir sahneyi kaçırmadan... Verdiğimiz sözleri, kurduğumuz hayalleri, küslüklerimizi, barışmalarımızı seyrettim. Hani bir film önce kötü başlar, sonunda iyiler sonsuza kadar mutlu olurdu ya; bizim ki mutluyken başlayıp, ayrılırken bitiyordu. Belki de iyi değildik ne bileyim. Belki de "sonsuza kadar" denilen zaman dilimi biz ayrılana kadardı da farkında değildik.

Sonra bir köşeye oturup korkularımla yüzleştim. Pek oturmak sayılmazdı aslında. Kaçırılmış, elleri ayakları bağlanmış bir esir gibiydim. Zorakiydi oturmam. Hatırlarsın; sana söylediğim her beş lafımdan biri "Seni kaybetmekten çok korkuyorum." olurdu. Yüzleştiğim en korkunç korkum da oydu zaten, diğerleri vız gelirdi.

Korkulardan sonra sana söylemeyi isteyip de söyleyemediğim şeyler ziyaret etti bu kez beni. Mesela benden gideceğini bile bile defalarca kez sana gelmelerim bunlardan biriydi. Kaç insan sonunun kötü olduğu bir şeyi defalarca yapar ki? Yanına her geldiğimde, dudakların dudaklarımla, ellerin ellerimle, tenin teninle birleştiğinde içimdeki umutla dedim ki "Belki, belki yanında olduğumu hissettiğinde, yüzümdeki mutluluğu gördüğünde vazgeçersin gitmekten." Korktum sana diyemedim, cevabını biliyordum.
Gözlerine hiç bakmayıp, ellerini hiç tutmayıp, hiç konuşmadan öylece yanında durabilirdim bir de. Kokun bile başka bir dünyaydı benim için. Bunu da sana söyleyemedim, cevabını biliyordum.

Günün sonunda birbirimizden giderken senin gibi sana sarılmadım sonra ya da öpmedim kokulu olanından. Ben bir yere gitmiyordum ki, benden giden sendin. Bunları senin yapıyor olman daha doğruydu.


Sen varken yapmaya alıştığım şeyler ısrarla zile basıyordu. Kapıyı istemeyerek açtım. Her şey üst üstte geliyordu. Evet, her şeyin böyle olması normaldi, çünkü gerçekten ayrılmıştık biz.
Bana uyuyakalmana çok alışmıştım ya hani; o, yanında birlikte uyuma hayallerimizi de getirmişti. Sana güzel şeyler söyleyip uyumalarım, seninle uyanmalarım, beni çantaya koymaların, fısıldayışın, telefonun şarjının sürekli bitmesi... Ooooof! Dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı artık.

Yine, tekrar, yeniden çaldı zil. "Bir umut" dedim, "Belki bu sefer gelen sensindir." Doğrulup gözümü kapının deliğine dayadığımda gelen yeni bir aşktı. Kahroldum, elimi kapının kolundan çektim hemen. Senin yerine başkasının tenini, başkasının elini, başkasının sesini, başkasının dudaklarını koyamazdım. Ayrı olsak bile içim acırdı benim, aklımda sen varken başka birini sevemezdim. Açmadım kapıyı, zili çalar çalar giderdi elbet.




Her şey üzerime geliyordu. Sen varken yanımda olan iyi şeyler, şu lanet mutluluk şimdi neden ziyaretime gelmiyordu? Hem zaten her gün bu misafirlerden bıkmıştım. Çalan her zilde sana koştum, oysaki o kapıdan her şey gelmişti de bir sen yoktun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Buralar eskiden hep yorumdu.